Orman yangınları, her yıl milyonlarca dönüm ormanlık alanın yok olmasına hayvanların yaşam alanlarının daralmasına neden oluyor. Türkiye’deki orman yangınlarının %99’unun insan faaliyetlerinden kaynaklandığını biliyoruz. Bu nedenle yangınları doğanın doğal bir parçası, engellenemez olaylar olarak kabul etmek yerine nasıl önleyebileceğimiz konusunda bilinçlenmemiz gerekiyor.

Orman yangınları ile mücadelede yapılan hatalardan biri yangın çıkma ihtimalinin yüksek olduğu bölgelerde önlem almak yerine yalnızca çıkan yangınları söndürmeye odaklanmak. Oysa orman yangınlarını söndürmeye çalışmak yerine ormanları dirençli kılmamız gerekiyor. Yangına dirençli ormanlar oluşturduğumuzda çıkan yangınları söndürmek için bu kadar büyük emekler vermemize gerek kalmayacak.
Orman Yangınlarında Rüzgârın Etkisi
1998 yılında TÜBİTAK tarafından yapılan bir çalışma, orman yangınlarına karşı mücadelede kritik önlemler ve stratejiler üzerinde duruyor. Bu çalışmada, orman yangınlarını önlemek için öncelikle orman içerisindeki rüzgârın engellenmesi gerektiği vurguluyor. Rüzgâr, orman yangınlarının hem hızlanmasını hem de yayılmasını sağlıyor. Bu yüzden rüzgârın etkisi, yangının ilerlemesi ve şiddeti üzerinde önemli bir rol oynuyor. Orman içerisinde rüzgârın hızını kesmek çıkmış olan yangının ilerlemesini ve şiddetini durdurmada etkili bir yöntem olarak öne çıkıyor.
Rüzgârı engelleyen her şey, örneğin servi ağacı perdeleri, bu görevi görüyor. Ormanın içine giren rüzgârın hızı kesildiğinde yangının ilerleme hızı düşüyor. Bunu kolay anlayabilmek için mangal yakarken mangalın kolay tutuşması için üzerinde yarattığımız hava akımını düşünebiliriz. Hava akımı olmadan mangal kolay kolay yanmaz. Benzer şekilde hava akımı yani rüzgâr yavaşladığında orman yangınının da hızı azalır.
Rüzgârı engellemenin bir diğer faydası da ormandaki nemin korunmasını sağlamasıdır. Rüzgârın hızı kesildiğinde ormanda kalan nem miktarı çok daha uzun sürede kritik noktaya düşüyor. Yani, rüzgâr kesildiğinde nem daha uzun süre toprakta kalabiliyor ve bu da yangının hızla yayılmasını önlüyor. Çünkü nemli toprak ve yaprakların yanması, kuru alanların yanmasına kıyasla çok daha zor oluyor.
Ancak, orman yangınlarına karşı önlem alırken, sadece rüzgârı kontrol etmek yeterli olmuyor. Özellikle yanıcı maddelerin ormanda bulunması da yangının çıkma ihtimalini artırabiliyor ve yangını yayılmasını hızlandırabiliyor. Literatürde ormanda doğal olarak bulunan bu maddelere “bir saat kuruma süreli yanıcılar” deniyor. Bu yanıcı maddeler yağmur yağsa bile çok hızlı bir şekilde kuruyor ve yanabiliyor.
Keçi boynuzu ağacının döktüğü kabarık, havalı ve kuru yaprakları bu yanıcılara örnek olarak gösterebiliriz. Yangında aşağıdan gelen enerji yüksekse yangının şiddeti artıyor ve o enerji yukarıdaki yaş dal ve yaprakları da tutuşturabilecek düzeye ulaşıyor. Bunu engellemek için ormanda belirli alanların temizlenmesi gerekiyor. Çünkü bu maddeler temizlendiğinde yangın riskini %60 ila %70 oranında azaltabiliyoruz.
Tek Bir Yangın Stratejisi Oluşturmak Her Bölge için Yeterli mi?
Ege Bölgesi’nde ve Akdeniz Bölgesi’nde yangınla mücadele planları oluşturulurken farklı bölgeler için farklı planlar belirlenmelidir. Çünkü dağların denize paralel ya da dik uzanması yangının ilerleyişini ve yapısını değiştiriyor.
Ege Bölgesi’nde dağlar denize dik ilerliyor ve dağların aralarında doğal vadiler oluşuyor. Bu doğal vadilerde verimli tarım alanları ve onların yukarılarında da ormanlık alanlar yer alıyor. Dağlar denize dik olduğu için denizin etkisi çok derinlere kadar gidiyor. Aynı zamanda dağların bu konumundan dolayı da Ege Bölgesi’nde ormanlık alanlar iç bölgelere kadar devam ediyor. Ege Bölgesi’nde yangınlar büyük ölçüde tarım alanlarını tehdit ediyor çünkü tarım alanları ile ormanlar arasında pek çok ortak sınır bulunuyor. Ormanlar ve tarım alanları arasındaki mesafelerin planlaması bu bölgedeki önlem sürecinde önem taşıyor.
Akdeniz Bölgesi’nde ise dağlar ormanlık bölgelere sınır oluşturur ve ormanlık bölgeler daha kıyı kısımlarla sınırlı kalıyor. Bu da Akdeniz Bölgesi’nde yangın cephesinin büyümesine neden oluyor. Yapılarındaki farklılıklar gereği iki bölgede yangınların ilerleyiş yönü, şekli ve hızı birbirinden farklı oluyor. Bölgelerdeki bitki örtüsünün farklı olması nedeniyle de farklı stratejiler geliştirmek önem kazanıyor.
Sonuç olarak, orman yangınlarına karşı mücadelede önleyici tedbirler ve uygulamaların hayati önem taşıdığını görüyoruz. Yangınla mücadele edilirken bölgeler özel olarak incelenmeli ve bu doğrultuda planlamalar yapılmalıdır.
Çevremizde gördüğümüz her orman yangını, doğanın yardım çağrısıdır ve bu çağrıya kulak vermek bizim elinizde. Ormanları korumak ve gelecek nesillere daha yeşil bir dünya bırakmak için hepimizin orman yangınlarına karşı bilinçli ve duyarlı olması gerekiyor.
Orman yangınlarıyla mücadele konusunda neler yapabileceğimizi öğrenmek ve Yangına Dirençli Üretim Modelleri Projesi hakkında detaylı bilgi edinmek için bu yazımızı ziyaret edebilirsiniz.
Bu yazı Prof. Dr. Tunca Neyişçi’nin Yangına Dirençli Üretim Modelleri Projesi kapsamında 25 Ekim 2023 tarihinde gerçekleştirdiği webinar baz alınarak hazırlanmıştır. Webinar’ın tamamını aşağıdan izleyebilirsiniz.
Prof. Dr. Tuncay Neyişçi Hakkında: Üniversite öncesi eğitimini İzmir’de tamamladıktan sonra girdiği İstanbul Üniversitesi Orman Fakültesinden 1972 yılında mezun oldu. Yangın Ekolojisi alanında doktora çalışması hazırladı. Ardından Batı Akdeniz Ormancılık Araştırma Müdürlüğünde ve Akdeniz Üniversitesinde çeşitli dersler verdi. 1998-2008 yılları arasında UNESCO’nun SEMEP’te (Güneydoğu Akdeniz Çevre Projesi) ulusal koordinatörlük yaptı. Şu anda da bu dernekte yönetim kurulu üyesi görevini devam ettiriyor. Orman yangınlarına karşı alınabilecek önlemler konusunda çeşitli yayınları ve konuşmaları bulunuyor.
Bir Cevap Yazın