İşlevsel Ormanlar: Yangına Dirençli Alanlar ve Doğayla Uyumlu Yaşam

İşlevsel Ormanlar doğaya karşı gelerek değil doğayla uyum içinde bir yaşam ve üretim sistemi kuruyor. Kurucusu Alp Pir ile iki yıl önce yaşadıkları yangın, çevre koşulları ve yangına karşı doğayla savaşmadan alınabilecek önlemler hakkında konuştuk: 

Alp Pir İşlevsel Ormanlar

Bize önce biraz kendinizden ve nerede olduğunuzdan bahsedebilir misiniz? 

İsmim Alp Pir, Köyceğiz’in Çalca bölgesindeyiz. Buraya termal dönüşüm noktası deniyor. Sırtımızda dağ, ufkumuzda Köyceğiz Gölü var. Dağ ve ovanın kesişim alanındayız aslında. Burada bölgeye özgü bir mikro iklim ortamı var. Dolayısıyla buradaki mikro iklim koşullarından öğrenerek ilerlemeye çalışıyoruz. Hem de kendi ihtiyaçlarımızın bu ortamda nasıl en uygun şekillerde tasarlanıp uygulanabileceğiyle ilgili çalışmalar yapıyoruz. 

Köy ve komşu köylerden gelen insanların çiftçilerin kendi tankerleriyle tedarik ettikleri su ve 5 litrelik 10 litrelik su şişeleriyle el ile yangını söndürmeye çalıştık.

Siz ormanın bir parçası olarak bir hayat sürdürüyorsunuz ve bu orman yangınları riskiyle karşı karşıya yaşıyorsunuz aslında her gün, her an. İki sene önce de çok riskli bir yangın geçirdiniz. Bize biraz ondan bahsedebilir misiniz? Neler oldu, neler yaşadınız? Siz nasıl etkilendiniz? 

Evet, aslında orman yangınları öngörülebilir doğal fenomenler, doğal olaylar. Düşük hidrolojik döngünün, yani su döngüsünün zayıf olduğu, kuraklığın bitki örtüsünün eksikliğinden dolayı fazla olduğu, bu varlığın daha yoğun olduğu alanlarda hele hele tek tip çam ormanları gibi, reçinesi bol ürettiği çam dikenleriyle altında başka yaşam türlerine çok fazla olanak sağlamayan ortamlarda yangın riski çok yüksek ve bir anda bir yangınla karşılaşılabiliyor. Hele hele bir de rüzgâr bu süreçte güçlü bir destek veriyorsa o zaman gerçekten ne yapacağımızı bilemez halde olabiliyoruz. 

İki sene önce de aslında buna benzer bir ortamla karşı karşıya kaldık. Aslında çok ufak başlayan, fakat çok şiddetli rüzgârlardan dolayı bir anda çok hızlı yayılıp müdahalenin de çokça geciktiği bir süreç yaşadık. 

Tabii eş zamanlı olarak Türkiye’nin birçok yerinde de yangınlarla karşılaşıldığı için eldeki kaynaklar bizim bölgemizde bizim bulunduğumuz alana gereken malzeme ve kapasite tedariğini sağlayamamanın getirdiği kayıpları beraberinde getirdi. Biz bulunduğumuz bölgede yangına nasıl mücadele ettik dersek, gerçekten mevcut bulunduğumuz köy ve komşu köylerden gelen insanların çiftçilerin kendi tankerleriyle tedarik ettikleri su ve 5 litrelik 10 litrelik su şişeleriyle el ile yangını söndürmeye çalıştık.

Son anda bu aslında bulunduğumuz alanın sırt bölgesinde alevler belirmeye başladı ve bize doğru dönmek üzereyken söndürme imkânı bulduk. Bir tane helikopterin tek depo takviyesiyle yangını kontrol altına alabildik. Eğer o depo takviyesi gelmeseydi, buradan yangın aşağı doğru döner ve buradaki her şeyi yakardı çünkü çok kuvvetliydi. 

Burada çam ormanlarıyla kıyasladığımız zaman çok daha farklı türleri bir arada görebiliyoruz. Yani yaprak yapısı ve su tutma özelliği itibariyle yanması daha yavaş olan türler olduğu için tabii sınırda da yine yangın riski olduğunu bildiğimiz için diktiğimiz türlerin varlığıyla biraz daha belki kendimizi teselli edebileceğimiz bir durum vardı. 

Fakat tabii ki bizim sınırımızdan itibaren olması yeterli değil. Genel tasarım itibariyle bu meseleleri ele almak lazım. Yani yangına direnç ne demektir? Ormanlar bu manada nasıl tasarlanmalı, nasıl bakımları yapılmalıdır? Bunların iyi incelenmesi lazım, iyi değerlendirilmesi lazım. 

Bizim dikmek istediklerimize gitmek için bizim dikmek istemediklerimizin önce dikilmesi lazım.

Biraz bu konudan daha detaylı bahsedebilir misiniz? Yangına dirençli olarak sizin yaptığınız uygulamalar nelerdir? Nasıl hazırlıklı olabiliriz? 

Yangına dirençlilik aslında yangını sevmediği nem ve su miktarının maksimize edilmesinin sağlanması olarak basitçe tanımlanabilir. Ve bunun toprağın yüzeyinin de tamamen kaplandığı, şekilde düşünülmesi en faydalı olanı. Yani toprak zeminin bitkiler tarafından kaplandığı, yer kaplayıcı türler deniyor bunlara. Çalı katmanının yine yapraklı türlerle kaplandığı ve katman katman yükseldikçe yaprak çeşitlerinin ve hem kuraklık, hem yangına dayanıklılık özellikleri olan türlerin bir arada dikilmesi üzerine aslında tesis edilebilir.

Tabii bu dirençliliği tesis edecek olan türlerin öncelikle o toprak yapısında hangi türleri sulamadan yetiştirebileceğimize doğrudan bağlıdır. Bunun da aslında baktığımız zaman ardıllık denen doğal süreçlerin evrimi ile doğrudan ilişkisi olduğunu söyleyebiliriz. Yani bizim istediğimiz bir bitkinin bulunduğumuz toprak yapısında yetişip yetişemeyeceği konusu aslında o bitkiyi yetiştirdiğimiz topraktaki mineral ve mikrobiyolojiyle doğrudan orantılı. 

Yani önce bizim dikmek istediklerimize gitmek için, bizim dikmek istemediklerimizin önce dikilmesi lazım. Yani organik madde üreten türler bu organik maddeyle aynı zamanda istila özelliği olan türleri seçmemiz lazım ki o bölgede var olan toprak koşullarını kullanarak serpilebilsin. Sonra bunların aslında biçilmesi lazım. Bunların arkasından ancak toprağı belli bir aşamaya getirdiği için, belli bir özellik kazandırdığı için toprakta gözenek ve organik madde miktarının yükselmesi, dolayısıyla nem tutma özelliğinin aynı zamanda mikrobiolojinin oluşmaya başlamasını tesis ettikleri için bu aşamadan itibaren başka türleri de devreye sokmaya başlayabiliriz. 

Yani biz ormandan bahsederken aslında tarımın ormanlaştırma mantığı üzerinden, çok katmanlaşma mantığı üzerinden, dolayısıyla su miktarını minimize etme, dış girdileri ortadan kaldırma gibi özellikler üzerinden baktığımız için bizim ormana bakış anlayışımız aslında bizim de içinde olduğumuz ve bizim ihtiyaçlarımızı gidermek için türleri seçtiğimiz bir yerden oluyor. Ve tek düzey değil, tek ihtiyacımızı yani sadece yapım malzemesi üretmek ya da işte kağıt endüstrisine ham madde üretmek gibi bir yerden bakmıyoruz ormanlara. Birçok amacımızı, birçok ihtiyacımızı giderebileceğimiz ama aynı zamanda bizim ihtiyaçlarımızı gideren ekosistemin ihtiyaçlarını giderecek bir yerden bakıyoruz. 

Büyük yapraklı türlerin olduğu ve biraz daha vadilerde çeşitliliğin, topraktaki nem miktarına bağlı olarak yoğun olduğu bölgelerde yangın teğet geçmişti.

Peki bu yaşadığınız yangınlarda ne olsa siz daha hazırlıklıydınız derdiniz yani neye ihtiyaç var sizce? Bu gibi alanlarda yaşayan köylülere nasıl yardım edilebilir mesela? 

Evet bu çok önemli ve kritik bir soru. Bir kere dayanışma ruhu kısmında kültürel bir zafiyetimizin olduğunu düşünmüyorum. Dayanışmaya son derece özellikle afet ortamında elverişli bir kültürel yapımız var. Ancak sadece dayanışma özelliklerini taşımamız yeterli olmuyor. Teknik olarak da donanımlı olmamız lazım. 

Yangınlara hazırlık, yangın esnasında davranış biçimleri ve yangın sürecinde dayanışmanın nasıl olması gerektiği, bilgi alışverişi, teknik ekipmanın ve insan kaynaklarının logistik süreçleri nasıl yönetilmesi gerektiğiyle ilgili ciddi bir bilgilendirme yapmak gerekiyor. Ve ormanda yaşayan orman köylülerinden kent içindeki insan profiline kadar bütün bu farklı insanların çeşitliliği olan insan kitlelerinde birbiriyle etkileşim içerisinde olabilmesinin ne kadar önemli olduğunu öğrendik bu süreçte. Yani eğitim kısmı çok önemli diye düşünüyorum birinci noktada. 

İkincisi ise ormanlarla yerleşim yerleri arasındaki geçişlerin biyoçeşitliliği zengin ve özellikle orman sınırlarının yaprak ölçüleri büyük, daha sulu yapraklı, en üst katmandan en alt katmana kadar bol yeşillikli türlerden seçilmesinin çok önemli olduğunu düşünüyorum. Ve bunun aynı zamanda ormanların belli bölgelerinde de sınırlar halinde tesis edilmesi gerektiğini düşünüyorum. 

Yangınlardan sonra ormanlarda ve dağlarda yaptığımız tespitlerde mesela şunu çok net gördük; büyük yapraklı türlerin olduğu ve biraz daha vadilerde çeşitliliğin, topraktaki nem miktarına bağlı olarak yoğun olduğu bölgelerde yangın teğet geçmişti. Yangın üstünden savrulacak bir özellikle taşıyor, yaprağı bol olan ve sıklığı yoğun olan alanlar. Yangını oradan yürümeye değil başka bir yön bulmaya zorluyor ve oradan giderken de eğer karşısında yakacağı bir şey bulamazsa yangın mecburen orada durmak zorunda kalıyor. Bunu da çok önemli bir nokta olarak görüyorum. 

İşlevsel Ormanlar: Bizim ve bizim yaşam döngülerimizin içinde olduğu hayvanların, bitkilerin temel ihtiyaçlarını gidermesi amaçlı insan tasarımına dayalı ormanlar.

Bu bölgede hayata geçirdiğiniz İşlevsel Ormanları anlatabilir misiniz? ? 

Öncelikle tanım ve doğayla ilişki kurma süreçlerine yönelik çok kısa bir farkındalık oluşturmak gerektiğini düşünüyorum. Doğa orada değil yani biz şehirde olsak bile şehirde de doğa var. Şehirde de doğadayız. Sadece orada biraz daha fazla bizim etkileşimde olduğumuz doğanın hangi noktada olduğu ile ilgili bir yansımayı yaşıyoruz bence. 

Biz temel ihtiyaçlarımızı giderme ve bunu tarımsal faaliyetlerle ve ormancılık faaliyetleriyle giderme süreçlerinde kendi yaşam tecrübemizden ve yaptığımız çiftçilik faaliyetlerinden ve tabii buna paralel olarak yaşadığımız gerek doğal, gerek kültürel koşullardan hareketle son beş yıl içerisinde adına işlevsel ormanlar dediğimiz bir metodolojiyle cevap vermeye, çözüm üretmeye çalışıyoruz. 

İşlevsel ormanlar en basit tanımıyla bizim ve bizim yaşam döngülerimizin içinde olduğu hayvanların, bitkilerin temel ihtiyaçlarını gidermesi amaçlı insan tasarımına dayalı ormanlar. Burada besinden şifa ürünlerine, yapı malzemelerinden liflere, zamktan boya malzemelerine kadar birçok malzemenin bitkisel ham maddeye dayalı malzemenin tasarım içerisindeki yerini oluşturabiliyoruz. 

Tabii bulunduğumuz coğrafi koşullar, toprak koşulları, bulunduğumuz ortamın sağladığı teknik ve işte insan kaynaklarına bağlı olarak bu işlevsel ormanların tasarlanması mümkün. En önemli özellikleri tek yıllık türlerle aynı zamanda ihtiyaçlarımızı giderebilirken bunun hızlı bir şekilde ve eş zamanlı olarak tasarlandığı, planlandığı ve uygulamaya geçirildiği çok yıllık türlerle birlikte ekildiği, dikildiği, bakıldığı ve yönetildiği bir yolculuktan bahsediyoruz. Yani 6 ay ile 12 ay yaşayan türlerden 2 yıl, 7-8 yıl, 10-20 yıl, 20-30 yıl ve 50 ve üzeri yıl yaşayan türleri aynı anda dikiyoruz. Oradaki tasarım özellikleri tabii çok ayrıntıyı beraberinde getiriyor. Ama daha sonrasında hem bu süreç içerisinde ihtiyaç duyduğumuz türlerden tedarik sağlayabiliyoruz. Hem de aslında bir yandan kendi ihtiyaçlarımızı giderirken bir yandan da bir ormanın oluşması sürecinin parçası oluyor ve bulunduğumuz coğrafi koşullar bağlamında nasıl davranmamız gerektiğiyle ilgili bir yolculuk yaşamış oluyoruz. Bu yolculukta da bizim diktiğimiz ve bizim en çok gördüğümüz, bizim keşfettiğimiz tür birlikteliklerinin ötesinde aslında oradaki faunanın yaban hayatında canlanmasıyla birlikte öngöremediğimiz türlerin de süreçlerin parçası olduğunu gözlemliyoruz. Orada hangi türlerin daha uygun, hangi türlerin daha öncelikli doğması gereken, hangi türlere daha ağırlık verilmesi gerektiğiyle ilgili de aslında bir yol haritası çıkmış oluyor önümüze. 

Organik maddenin çoğaldığı ortamda ısının düştüğünü biliyoruz.

Peki bu oluşturduğumuz yaşam alanında yangına dirençli ve uzun ömürlü nasıl bir bağ var?

Bu oluşturduğumuz alanda zaten bir bereket evresinin türleri üzerinden beslenme anlayışımız olduğu için yani meyveler, bereket evresinin türleri yediğimiz birçok sebze, bereket evresinin türleri. Bereket evresinden kasıt yani toprağın, bereketli türleri, meyve veren, büyük yaprak yapan türlerin yetişmesine elverişli halde olmasını anlıyoruz. Yani organik madde miktarı yüksek, nem oranı ve mikrobiyolojik çeşitliliği yüksek toprak yapılarından bahsediyoruz. 

Bu genelde ülkemizin hemen hemen hiçbir yerinde tarımsal açıdan baktığımız zaman bulabildiğimiz özellikler olmadığı için hızlı bir şekilde organik madde yoğun türlerin çok katmanlılık üzerinden süreçlere başlama gibi bir yolculuk izlediğimiz için bunların da çoğu hızlı bir şekilde organik maddeyi çoğaltıyor. Organik maddenin çoğaldığı ortamda ısının düştüğünü biliyoruz. Arkasından da yaprakları daha fazla büyüyen ve hızla kendini daha verimli ortama doğru, verimli döngülere doğru, evrilten bir doğal döngünün kolaylaştırıcısı olmuş oluyoruz. 

Yani ilk başta daha özetlemek gerekirse, ilk başta organik maddenin daha çok üretilmesine öncelik veren dolayısıyla bulunduğumuz ortamın daha fazla soğumasına ve yanma özelliklerinde aslında ya da tutuşma özelliklerinde düşmesine ortam sağlayan bir yapıdan bahsediyoruz. Bunu ilk başta yapmaya başladığımız için bu yapı içerisinde türlerin zaman içerisinde çeşitlenmesi, bu yanma özelliğini de zaman içerisinde daha fazla düşmesini beraberinde getiriyor. 

Çeşitliliği ne kadar artırırsak yangın riskini aslında o kadar düşürüyoruz.

Son olarak bu yangın riskiyle ilgili eklemek istediğimiz bir şey var mı? 

Çeşitliliği ne kadar artırırsak yangın riskini aslında o kadar düşürüyoruz. Çünkü çeşitliliği tesis eden birbirinin ihtiyaçlarını giderme özelliğini ifade etme ortamını oluşturuyor. Bizim seçtiğimiz çeşitlerden bahsetmiyorum sadece bunu söylediğim zaman. Çeşitliliğin olması için gereken ortama bizim sadece kolaylaştırıcı olmamız gerektiğini söylüyorum. O zaman toprağın en akıllıca, en uygun şekilde kullanılmasını zaten her coğrafyada, her toprak yapısında mevcut olan türler karar veriyor. Bizim bunlarla alışverişimizi ve ilişkimizi geliştirmemiz ve bunu öğrenmemiz lazım. Beslenme alışkanlıklarımız da tamamen buna göre ve tüketim anlayışımızı da buna göre şekillendirmeye açık olmamız lazım. Çünkü o zaman yangınlarını çok daha az olduğunu gözlemleyebileceğiz. Yani yerleşik ormanların, yaşlı ormanların olduğu bölgelerde yangına pek rastlandığını bilmiyorum açıkçası.

İşlevsel Ormanlar’ı desteklemek için buraya tıklayabilirsiniz.

Bir Cevap Yazın

Up ↑

%d blogcu bunu beğendi: