Türetici Olarak Kendimize Sormamız Gereken 5 Soru

Günümüzde sık sık birbirimize krizlerden ve olumsuzluklardan bahsediyoruz. Peki hep dışarıda kalana, ben olmayana mı soru sormak gerekir? Ya kendimize sormamız gereken sorular? Gezegensel ve toplumsal krizler kadar umudun da hala var olduğu bu zaman diliminde kendimize en son ne zaman soru sorduk? İnsanın ayna karşısına geçip, kendisiyle yüzleşmenin kolay olmadığının bilinciyle, sorular sorabilmek… Hadi, suçlayarak değil, çözüm üreterek; dışarıda bırakarak değil, kucaklayarak sorular soralım kendimize…

Yuva neresidir?

Her akşam işlerimizden, okullarımızdan döndüğümüz yer midir yuva, yoksa büyüdüğümüz yer mi? Bir ev midir, yoksa bir duygu mu? Yemek yediğimiz, içerisinde uyuduğumuz, içimize kapandığımız her yer yuva mıdır? Bu sorulara farklı gerçekliklere dayanan cevaplarım yok. Bence yuva, sahip olduklarımız değil, ait olduklarımız… Peki, biz gerçekten o koca beton binalara mı aitiz?

Ben gerçek yuvamızı tanıyorum. Bizim yuvamız, binlerce rengi ve canlıyı içinde barındıran, rüzgarları dalgaları ve yaşamı var eden bir yer… Koskoca yıldızlı semada bir küçük küre: Dünya.

Varlıklarını kaynak, kendimizi sahip, onu ise sonsuz ve maliyetsiz bir üretici olarak gördüğümüz küçücük ve sonlu dünyamız… Yok olan biyoçeşitliliği, yaşam alanlarının gittikçe daralmasını ve aslında doğru yöntemlerle yapıldığında gezegenin kurtuluşu olabilecek üretimin, bugün felaketlerle bitecek sonumuzu hazırlaması… Daha doğrusu bizim hazırlamamız… Bugün gezegensel krizlerden bahsetmek yerine, şunu bir kez daha sormak istiyorum kendime. Yuva neresidir? Bilinen evrende tek yuvamız olan bu küçük mavi küre, bizi bu sistemde daha ne kadar yaşatacak? Sahi, biz demişken, yeni bir soru daha beliriyor aklımda… Biz kimiz? Yahut bu yuvada;

Komşu Kimdir?

Kocaman binalarımızın içinde yaşayan diğer kişiler midir komşu? Tuzumuz bittiğinde kapısını çaldığımız mı? Uzun süredir yakınımızda olanlar mıdır, yoksa henüz hiç tanışmadığımız, zaman zaman seslerini duyduğumuz insanlar mı? Bölgesel sorunlarımızı paylaştığımız, benzer kaynakları kullandığımız ve belki de birbirimize benzediğimizdir komşu… Aynı sorunları paylaştığımız ve birlikte yaşadığımız insanlar değil de, kimdir? Yuva dediğimiz bu küçük ve sınırlı gezegende, aslında her birimiz komşuyuz. Aynı havayı, aynı suyu paylaştığımız, aynı doğadan beslendiğimiz komşularız… İşte, tam olarak bu sebeple tüm krizler ve çözümler hepimizin… Suyumuz, gıdamız ve soluduğumuz bu hava, bizi komşu yapan şeyler…  Yeni yüzyılda, yerel birleşmelerle, yerel dayanışmalarla küresel bir komşuluğa merhaba demeliyiz.  Demeliyiz ki, ben olarak başladığımız her çözüm ve dönüşüm hareketi, kendi içerisinde yeni bir sistem var etsin. Demeliyiz, çünkü gezegeni yok etmemize sebep olan kar maksimizasyonu, tüm insanlığı, yani komşularımızı, yani hepimizi tehdit eden eşitsizlikleri besliyor… Demeliyiz, çünkü tek olmak veya yuvamızda yerimizi değiştirmek, komşularımızı unutup sadece kendimizi kurtarmak, kaçmak, bizleri krizlerin/sistemlerin olumsuz ve yıkıcı etkisinden kurtaramayacak.

Şimdi, yeni bir soruya geçelim birlikte. Hem yuvamızı hem de komşularımızı, yani her birimizi böylesine tahrip ederken;

Sınırlı dünyamızda sınırsız tüketme arzumuz neden?

Sistem, bize dayatmalarda bulunduğunu söylediğimiz, ama çok konuşulması sebebiyle, gündelik yaşamımıza olan etkilerini gözden kaçırdığımız bu tüket(tir)me sistemi… Maliyetini varlıklarını öldürdüğümüz yuvamıza ve komşularımıza yükleyerek, kâr maksimizasyonunu hedefleyen bu çılgın ve kısır döngüde mutluluk nerede?

Çalış, çok çalış –  daha mutlu ve önemli (!) olmak için hep daha fazla satın al – itaat et – durmaksızın kendin ve sistem için tüket – sakın düşünme ve öl… Planlı eskitmelerle hep yenisini satın almaya mecbur bırakıldığımız bu yaşamda biz neredeyiz? En son ne zaman ihtiyaç kavramını düşündük? Alışveriş tercihlerimizi ne zaman sorguladık ve adımlar attık? En son ne zaman dönüşmeyi, üreticileri ve sistemleri dönüştürmeyi hayal ettik?

Şimdi, tüm bu çıkmazların, olumsuz senaryoların ve sorgulamaların ötesinde; dönüşümün, birlikteliğin ve iyiliğin şarkısı geliyor…

İyiliğin Şarkısını Duyuyor muyuz?

Sevgili okur, ya da canım komşum, duyuyor musun? Küçük iyiliklerin çok büyük değişikliklere sebep olabileceğini anlatan bu şarkıyı duyuyor musun? Kalabalıkların bir araya gelerek, yeni ve adil sistemler var edebileceğinin şarkısını… Tüketmeyi değil, türetmeyi, adil üreticileri desteklemeyi ve her üreticiyi dönüştürme talebinde bulunarak kârı değil, mutluluğu çoğaltabileceğimizin şarkısını… Biz, Good4Trust olarak yıllardır bu şarkının peşinden gidiyoruz. Bu şarkının ezgisine takılanlarla hikayemizi büyütüyor ve yeni bir sistemin kalabalıklaştıkça mümkün olabileceğine inanıyoruz.

Peki ya, bu hikayede peşine takıldığımız;

Bu şarkıyı kim söylüyor?

Bu şarkı, tıpkı Good4Trust’ın var oluşunda olduğu gibi, birlikteliğin şarkısı… Bu şarkı hepimizin… Söylemek ve dinlemek isteyen herkesin, rengiyle güzel ve güçlü kıldığı bir şarkı… Bu, senin şarkın sevgili okur… Anlattığın, anladığın, küçük iyiliklerle hikayemize kattıklarının şarkısı… Gezegen ve toplum sorunlarına çözüm üretmek, daha adil sistemleri kurmak isteyenlerin şarkısı…

Ben hiç şarkı söylemedim diye hiç endişelenme. Her birimiz bu şarkıyı hâlâ her yeni gün Good4Trust’da birbirimizden öğreniyoruz. İyilik arzusuyla bu şarkıyı daha kalabalık bir şekilde söylemek ve adil bir sistemi herkese götürmek için, hadi Good4Trust’da buluşalım.

One thought on “Türetici Olarak Kendimize Sormamız Gereken 5 Soru

Add yours

Bir Cevap Yazın

Up ↑

%d blogcu bunu beğendi: