Baki Kalan Kubbede Bir Hoş Seda İmiş

Ayşe Defne Korğalı ve Uygar Özesmi


Hâlâ hayatta olan politikacıların isimlerini üniversitelerde, binalarda, yollarda gördüğümde irkiliyorum. Sanki ölmüş de anısını yaşatmak istiyorlarmış gibi…  

İnsanlar genelde öldükten sonra hatırlanmak ister… Başkalarının topluma veya doğaya faydalı insanların anısını yaşatma ve ismini onurlandırma çabası saygıdeğer. Fakat günümüzde yaşayan bir insanın isminin koca kurumlara veya binalara verilmesi bir yanda yaranma öte yanda iktidar ve güç kaygısının tezahürü olabilir mi?

Bu güç ve itibar da toplumun normlarına uyarak kazanılan, ama yine sadece biz insanların önemli olduğuna dair kendimizi inandırdığımız kavramlar değil mi? Sonuçta yaptığımız bütün seçimlerde başkalarının düşündüklerini umursamıyor muyuz? İtibarımıza verdiğimiz önem aslında birey olma çabasıyla anlamlandırmaya çalıştığımız hayatın başkaları için de önemli olmasını istememizden kaynaklanmıyor mu? İçinde yaşadığı toplumun ne düşündüğünü bizim kadar önemseyen, başka bir sosyal hayvan var mıdır? 

Toplumu ve itibarımızı çok önemsediğimizden insanlar tarafından bilinmek, bilmediklerimize karşı kendimizi güvene almak, kendimize bir güvence sağlamak isteriz. İz bırakmak da bu güvencelerdendir belki… Oysa doğada toplumsal güvencelerini birlikte oluşturarak yaşayan birçok topluluk bulunur. Mesela termitler1… Kendilerini koruyan tepelerini birlikte oluştururlar. Bazılarımız güvence tepelerimizi sadece kendimiz için ve tek başımıza oluşturma gayretindeyiz sanki.

Tepelerimizi ister tek başımıza sadece kendimiz için, ister toplumu da gözeterek oluşturalım, yaratılan bu güvencelerin toplumsal etkisi yadsınamaz. İz bırakmak için kurduğumuz vakıflar da etki yaratır. Vakıflar toplumda zenginliğin eşit dağılmasını sağlayarak sosyal bütünleşme, sosyal dengenin kurulması, sınıf çatışmalarının önlenmesi, siyasî ve ekonomik istikrarın sağlanmasında da katkı da bulunur. Bireysel bağışçılığı düzenler, bir amaca özgüler. Sürdürülebilir bir değer yaratır, özellikle de bir gelir kaynağını doğa için, insan için vakfeder. Bir hanın kirası, bir zeytinlik, bir doğa koruma alanı veya anıt bir ağaç gibi… 

Akaretler Sıraselviler
Akaretler Sıraevler Osmanlı’nın ilk toplu konut projesi. Asıl ilginç özelliği ise Osmanlı’da gelir kaynağının dağılmasını sağlayarak bir çeşit vakıf görevi üstlenmesi. 1875’de yapılan Akaretler Sıraevler, bir kısmında saray çalışanlarının kalması, diğer kalanının da azınlıklara kiraya verilmesi ve kira gelirlerinin Aziziye Camii için harcanması için planlanıyor. Sıraevler ismini de kira getiren mülk anlamına gelen ‘akaret’ sözcüğünden alıyor. Günümüzde mülkü Vakıflar Genel Müdürüğüne ait ve gelir kaynağının dağılabilmesi için uzun vadeyle kiraya veriliyor. 

Vakıfların toplumsal faydaları bu kadar etkiliyse neden toplumsal refahı ve sosyal güvenliği sağlayacak ölçüde yeterli vakıf yok? Birçok farklı din, inanış ve yaşam biçimi insanların yardımlaşmasını teşvik ederken, hala zengin ve fakir arasındaki bu fark neden? 

Çünkü hâlâ adil bir ekonomiye sahip değiliz. Hâlâ birbirimize güvenmiyoruz, iyilikten emin olamıyoruz. Hâlâ birbirimizin kötü olduğuna inanarak, başkalarının ihtiyaçlarını kendimize saklarsak, güvende olacağımıza inanıyoruz. Oysa her birimizin iyi olduğunu fark etmek ve yardımlaşmaya başlamak çok da zor değil. 

Birbirimize inanıp, iyiliği görmek, birlikte olduğumuzda neler başarabileceğimizi kanıtlamak mümkün. Bir olabilmek için de bireyselliğe değil birlikteliğe, biriktirmeye değil paylaşmaya yönelmek daha akılcı olmaz mı? Bunu din, dil, ırk, cinsiyet ayırmadan hep birlikte yapamaz mıyız? Birbirimizi kutuplaştırmak yerine bir araya getiren tek ve yeni bir toplumsal yapıya, dinlerden ve kültürlerden bağımsız ve daha güçlü, hepimiz için geçerli yeni bir değerler sistemine ihtiyacımız var. Altın kural bu değerler sistemine çok güzel bir örnek. Çoğumuzun çocukluğundan beri duyduğu “Kendine yapılmasını istemediğini başkasına yapma.” cümlesi altın kuralın ta kendisi. Hepimiz için yeni geçerli değerler sistemini oluştururken çocukluğumuza dönüp altın kuralı hatırladığımız ve uyguladığımız bir dünya hayal edin. 

Nasıl, hayali bile inanılmaz değil mi? O zaman neden hepimiz böyle bir toplumun olabileceğine inanıp birlikte çalışmıyoruz? 

İyi haber! Günümüzü biz yarattık. Bu adil ekonomiyi ve dünyayı yaratmak da yine bizim elimizde.

  1.  Akkarıncalar olarak da bilinirler. Birçok farklı alt türü olmasına rağmen genel bilimsel ismi Isopteradır. Otçul beslenen ve nem oranı yüksek bölgelerde yaşayan eklem bacaklılardır. İçinde yaşamak için höyük adı verilen tepeler oluştururlar. Bu tepeler genelde çamur ve termitlerin tükürüğü karışımından oluşur ve termitlere korunak sağlar. Dünya üzerinde kaydedilen 12.8 metre boyunda, en uzun termit höyüğü Kongo Demokratik Cumhuriyeti’nde bulunmuştur. ↩︎

Bir Cevap Yazın

Up ↑

%d blogcu bunu beğendi: